Bir gün H.z. Ömer,
ashabın ileri gelenleriyle birlikte bulunduğu
bir sırada iki delikanlının huzuruna girdiler.
Kollarından sımsıkı tuttukları yakışıklı
ve mert tavırlı, temiz giyinmiş bir genci
halifeye getirmişlerdi. Maksatlarını şöyle
anlattılar:
— Biz iki kardeşiz;
ahlâkının güzelliğiyle kabilesi arasında
pek sevilen babamız bugün bahçesinde
dolaş-makta, meyve toplamaktayken bu genç
tarafından öldürüldü. Hak ve adaletin yerine
getirilmesi için size getirdik.
Hz. Ömer gence
sordu:
— İşittin değil mi?
ne cevap vereceksin?
Delikanlı büyük bir
vakar, ciddiyet ve sakinlikte §u cevabı verdi:
— Ey müminlerin emiri !
Bu iki genç doğru söylüyor. Fakat müsaade
ederseniz hadiseyi bir de ben anlatayım. 0 zaman
ne emir buyurursanız, adalet ondadır.
Ben bir çöl adamıyım.
Ailemi alarak buralara gezmeye gelmiştim.
Tuttuğumuz yol bizi bahçeler arasına şevk
etti. Atlarım kısraklarım, beraberimde idi.
İçlerinde asil bir at vardı ki diğerlerinin
ortasında endamını, yürüyüşünü görüp
de meftun olmamak mümkün değildi. Bahçelerden
birinin duvarından sarkmış bir dal, hayvanın
içini çekti. Boynunu uzattı, daldan kopardı.
Derhal ati tutup çektim. Bu sırada duvar
kenarından bir ihtiyarın öfkeli öfkeli
gelmekte olduğunu gördüm. Yüzü sert ve bir
kap-lan kadar
kızgındı. Hinde bir taş vardı. Taşı ata
doğru atti. Gözün bakmaya bile kıyamadığı
o güzel hayvan o anda bir tarafa
yığılıverdi; öldü. Bu hâl karşısında
kendimden geçtim. Hemen taşı alıp ben de o
adama attım. Eceli gelmiş olacak ki o da bir
feryâd ile
oracıkta can verdi. Kaçmak istemedim değil;
fakat bu delikanlılar benden atik davrandılar.
Tutup işte huzurunuza getirdiler. Hazreti Ömer:
— Anlaşıldı...
Cinayetini itiraf ettin; kısas lazım geldi,
buyurdu... Delikanlı aynı vakar ve ciddiyetle:
— Mademki şeriatin
hükmü budur, dedi, halifenin emrine itaat
gerekir. Fakat benim bir küçük kardeşim var.
Ölen babamız ona hayli para ayırmış.
"Oğlum! bunlar kardeşinindir ve
büyüyünceye kadar bunun muhafazası sana
ait-tir." demişti. Ben bu paralan bir yere
gömdüm, yerini
benden başka kimse bilmez. Eğer şimdi kısas
hükmünü yerine getirirseniz o para orada
kalır. Yetimin hakkı zayi olur. Yarın
âlemlerin Rabbi'nin huzurunda, o yetimcik,
hakkını is-teyince ben belki özür
dileyebilirim. Ama üç gün müsaade
buyurursanız gider o emaneti güvene-bilir bir adama
teslim ettikten sonra döner gelir, nefsimi size
teslim ederim. Bu hususta bana kefil de bulunur.
Cenab-1 Faruk bir müddet
düşündükten sonra:
— Kim bu gence kefıl
olur? buyurdu. Deli-kanlı bir an mecliste
bulunanlara dikkatle bakti. Sonra Ebu Zer
Gıfarî Hazretlen'ni göstererek:
— Işte bu zat! dedi.
Hazreti Ömer:
— Ya Eba Zeri Bu
delikanlıya kefil olur mu-sun? diye sordu. Ebu
Zer:
— Evet, üç güne kadar
döneceğine kefilim cevabını verdi. Kadr u
kıymetinin yüksekliğiyle ashâb—1 kirâm
arasında bile imtiyazlı bir mevkii olan Ebu Zer
Hazretleri'nin kefaleti tabiatıyla davacılarca
da makbul ve kafi idi.
Genç bırakıldı. Aradan
üç gün geçti. Mühlet bitmek üzere idi.
Davacı gençler gelmişlerdi. E-bu Zer de
hazırdı; fakat delikanlı ortalıkta yok-tu.
Davacı gençler,
— Yâ Ebâ Zer! Kefalet
ettiğin şahıs nerede?
Hiç
giden gelir mi? Biz ise, sen kefilliğini yerine
getirmedikçe yerimizden kımıldamayız dediler.
Ebu Zer Hazretleri,
— Daha vakit var, hele
müddet bitsin. Deli-kanlı dönmediği takdirde
Allah hakkı için kefalet hakkının icrasına
hazırım! dedi. Hz. Ömer de,
— Delikanlı gelmezse
Cenâb—1 Hak şahid ol-sun ki ben de dinin
hükmünü elbette infaz ederim, buyurdu. Ebû Zer
ahlâkının güzelliği ve takvasıyla ümmetin
göz bebeği idi. Bütün ashâb ümitsizlik içinde Ebu
Zer için ağlıyorlardı.
Davacı gençlere diyet teklif ettiler; fakat
gençler kabul etmiyor; kısasta ısrar
ediyorlardı. Nihayet vakit dolmuş ashâb—1
kiramın hayret ve heyecanı son dereceyi
bulmuştu. Tam o sırada deli-kanlı çıka
geldi. Yüzünden ter taneleri dökülüyordu.
Nefes nefese anlattı:
— Yetimi dayısına
teslim ettim ve ona paraların bulunduğu yeri
gösterdim; fakat ancak gelebildim.
Görüyorsunuz hava çok sıcak ve yerimiz de
hayli uzaktır.
Ashab—1 kiram
delikanlının ahdine vefasına hayran kaldılar
ve bunu kendisine açıkladılar. Delikanlı,
— Mert olan sözünde
durur, diye cevap verdi önce. Kim ölümden
kurtulur? "Dünyada ahde vefa
kalmadı." sözünü söyletir miyim?
Mertliğin
bu kadar parlak bir misalini veren delikanlının
aile ve kabilesi hakkında Ebu Zer
Hazretleri'nden bilgi istendi. Büyük sahabi şu
cevabı verdi:
— Ben bu delikanlıyı
tanımam. Emi-rü'1—mü'mininin huzurunda ve
birçok ashab—1 kiram arasında yaptığı
teklifi reddetmeyi mürüvvete uygun bulmadım.
"Âlemde fazilet kalmamış mı denilsin?"
Bu ulvi tablo
karşısında davacı gençler der-hal
davalarından vazgeçtiler. Babalarının diyeti
verilmek istenildiği zaman da cevaplan §u oldu:
— Biz Allah rızası
için davamızdan vazgeçtik. "Dünyada
kerem sahipleri kalmadı mı denilsin?"
Kendimizi
bir yoklayalım mı; ne
dersiniz?!.