Saatteki yazı:Medine-i Münevvere'de Peygamber(sav)'in mescidinde oturuyordum. Az sonra yanıma çok temiz giyinmiş,yüzü nurlu çok temiz bir adam geldi. Edeb ve hûşu içerisinde diz çöktü. Bir ara gözüm kolundaki saate ilişti. Saatin camı üzerinde arapça bir ibare görünüyordu. Daha fazla dayanamayarak sordum:"Saatindeki yazı nedir?" Dönüp baktı: "Burada El-mevt-ü Hakk'un yani ölüm haktır yazılı. Saatime her bakışımda ölümü hatırlamak ve ahiretim için daha iyi hazırlanabilmek için bunu yazdırdım. Gerçekten her zaman ölümü hatırlamak,insanı günahlardan koruyor."dedi. Bu nurlu yüzlü genç bana ölümle ilgili daha başka şeyler de anlattı. Onun Ezher üniversitesinde öğretim üyesi olduğunu öğrenince,yüreğimin nasıl gurur ve sevinçli olduğunu anlatamam.

Sürüden ayrılan sürmeli koyun:İsa(as) bir gün kırlarda otlayan sürünün içinden bir koyun yakalayıp kulağına bir şeyler söyledi. O andan koyun ot yemez,su içmez oldu.
Bir kaç gün sonra aynı yerden geçen İsa(as) sürünün çobanına sürmeli koyunu göstererek: "Bu hayvan hasta mı? Neden diğer hayvanlar gibi yiyip içmiyor?" diye sordu. Kendisini tanımayan sürünün çobanı da: "Geçenler de buradan bir adam geçti ve bu sürmeli koyunun kulağına bir şeyler söyledi. O günden beri hayvancağıza bir durgunluk geldi" cevabını verdi. Acaba Hz. İsa koyunun kulağına ne söylemişti? Hz. İsa o sürmeli koyunun kulağına "ölüm var" demiş ve hayvan olduğu halde,ölüm sözünü işiten sürmeli koyun yemeden içmeden kesilmiş ve bu hale gelmişti.
Ya biz insanlar! Gözlerimizin önünde en sevdiklerimiz ölüp bir bir ahirete göçtükleri halde,sanki ölüm sırası bize gelmeyecekmiş gibi gülüp oynuyor,Allah-u Teâla'ya karşı yüzbin isyandan geri durmuyoruz. Halbuki bize hayvanlardan fazla üzülmek ve düşünmek düşer. Çünkü;ölüm bize,hesap bize,suâl bizedir. Ölümden ibret almayan hiçbir şeyden ibret alamaz.

Ana-babaya el kaldırmak:Bir dostum anlatmıştı. O da bir hoca efendiden duymuş. Bir köyden geçerken bir ihtiyarı ağlarken görmüş. Hoca efendi sormuş:
-Dede niye ağlıyorsun? Bir derdin mi var?  İhtiyar da:
-80 senedir dünya hayatının çeşitli meşakkat ve sıkıntılarını çekerim. Evlatlarımı binbir türlü minnetle büyüttüm. Kızım vardı hayırsız çıktı. Oğlumu askerden gelince evlendirdim. Gelinin elinden bir bardak su içemedim. "Moruk senin çirkin,kırışmış suratını görmek için gelmedim buraya." diyerek beni azarladı. Türlü hakaretlerde bulunuyor. Oğlum desen karısına laf etmiyor. Dünya bir yana,karım bir yana diyor. "Verirse bir lokma yersin,vermezse oruç tutarsın ulan moruk" dedi. Ah! Ah!.. meğer ben canavar  beslemişim, dedi. Sormuş ihtiyara: "Peki başka gidecek bir yerin yok mu?" İhtiyar:
-Nereye gidebilirim? Başka bir tutanağım yok. Dün oğlumdan para istedim,bana iki tokat vurdu,"defol buradan gözüm gürmesin" dedi. En sonunda hoca sormuş: "Oğlun namaz kılar mı?".  İhtiyar da:
-Nerede? Senede bir bayram namazına bile gitmez, demiş.

Adaletin önemi:Ukbe İbnu Amir(ra) anlatıyor: "Üzerimizde develeri gütme işi vardı.(bunu sırasıyla yapıyorduk) Gütme nöbeti bana gelmişti. Günün sonunda develeri kıra ben çıkartıyordum. Bir gün nöbetimden dönüşte Rasulullah(sav)'a geldim. Ayakta halka hitap ediyordu. Söylediklerinden şu sözlere yetiştim: "Güzelce abdest alıp,sonra iki rekat namaz kılan venamaza bütün ruhu ve benliği ile yönelen hiç kimse yoktur ki,kendisine cennet vacip olmasın". Bu sözleri duyunca kendimi tutamayıp "bu ne güzel" dedim. Bu sözüm üzerine önümde duran birisi "az önce söylediği daha da güzeldi" dedi. Bu da kim? diye baktım.Meğer Ömer İbn'ul Hattabmış. O sözüne devam etti.
-Seni gördüm,daha yeni geldin. Sen gelmeden önce şöyle demişti: "Sizden kim abdestini alır ve bunu en güzel şekilde yapar,sonra da Eşhedüen lâ ilâhe illaallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve Rasuluhü (şehadet ederim ki;Allah'tan başka ilâh yoktur ve yine şehadet ederim ki Muhammed Allah'ın kulu ve rasuludür) derse,kendisine cennetin sekiz kapısı da açılır,hangisinden isterse oradan cennete girer".

Mâhlukatın başlangıcı:İmran İbnu Hasan(ra) anlatıyor: "Mecliste Rasulullah(sav)'ın huzuruna girmiştim. O sırada Beni Temim kabilesinden bir grup insan geldi. Onlara:"Ey Beni Temim,size müjde olsun!" diyerek söze başlamıştı. Onlar hemen "Bize müjde verdin. Öyleyse beyt-ül malden iki kere bağış yap." diye talepte bulundular. Onların bu cevabı karşısında Rasulullah'ın yüzünün rengi attı. Hz. Peygamber(sav)'in huzuruna Hayber fethinden sırasında Yemen halkından bir grup Eş'ari girmişti. Onlara "Ey Yemenliler! Beni Temim'in kabul etmediği müjdeyi bari siz kabul edin" dedi. Onlar "kabul ettik ey Allah'ın Rasulü. Biz dinimizi öğrenmeye ve bu yaratılış işinin başı ne idi,onu senden sormaya geldik." dediler. Bunun üzerine Rasulullah(sav),mâhlukatın ve arşın yaratılışını anlatmaya başladı.
-Bidayette Allah vardı,O'ndan önce başka bir şey yoktu. O'nun arşı suyun üzerinde bulunuyordu. Sonra gökleri ve yeri yarattı. Sonra zikr denen kader defterinde ebede kadar cereyan edecek herşeyi yazdı.

Aman beni acele Çin'e gönderin: Hz: Süleyman(as)'nın yanında bir zât oturuyordu. Ölüm meleği geldi ve o kimseye öyle bir baktı ki;kendisine korku ve ürperti geldi. Bu gelenin kim olduğunu Süleyman(as)'a sordu. Ve ölüm meleğinin olduğunu öğrenince: "Ey Allah'ın Peygamber'i! Ben ondan çok korktum. beni Çin'e gönder de,ondan uzak olayım."dedi. Hz. süleyman(as) rüzgara emrederek o kimseyi Çin'e gönderdi. Biraz sonra ölüm meleği tekrar yanına geldi ve Hz. Süleyman(as) meleğe sordu: "Biraz önce buraya geldin,baktın ve gittin. Bu meraklı bakış ve aniden gidişinin sebebi ne idi?" Melek de:
-Burada yanında oturan kimsenin ruhunu Çinde almakla emrolundum. Halbuki onu sizin yanınızda,Kudüste görünce gayet şaşırdım ve hayret ettim. Oysa o kimse sizden Çin'e gönderilmesini istedi ve siz de bu isteği kabul ederek onu Çin'e gönderdiniz. Böylece ben de aldığım emir gelince Çin'e giderek onun ruhunu aldım.